clive cussler ve macera kitapları hakkında

28 Ağustos 2009 Cuma

İnsanın oturduğu yerden gideremediği o macera tutkusunu gideren yegane şey macera kitaplarıdır. Senelerdir yazılıyor, senelerdir okuyoruz. Bundan sonra da yazılmaya devam edecek ve biz de ayıla bayıla okuyacağız, ama anlamsız bir şekilde bu kitaplar küçümseniyor. Deli olmak işten değil!


Geçen gün elime Clive Cussler'ın ilk baskısı teeee 1979'da yapılmış Iceberg isimli kitabı geçti. Türkçeye Buzdağı adıyla çevrilmiş tahmin edilebileceği gibi. Benim elimdeki, Altın Kitaplardan çıkan 2. baskısı. Şu an baskısı var mı bilemiyorum, zaten elimde olduğu için pek de ilgilenmiyorum. Almak isteyen olursa, kitapyurdu'na, pandora'ya falan bakabilir.

Aslında kitap tanıtmak değildi benim amacım. Anlatmak istediğim başkaydı. Kitabımı elime almış, okumak için koltuğuma yayılmışken, entel dantel bir arkadaşım ziyaretime geldi. Koltuğumun üzerinden arkadaşa "siktir git de keyfimize bakalım" der gibi melül melül bakan kitabıma küçümser bir bakış fırlatıp "ııyyy, ucuz maceralara mı merak saldın artık?" diye aklı sıra beni ezdi.

Ucuz macera romanı ne lan? Sanki paşam bütün gün shakespeare falan okuyor da beni küçümsüyor! Ulan o romanlarda insana çağının ilerisinde bir teknoloji sunuyorlar, sen kendini ne sanıyorsun ki kodumun enteli? İnternetten okuduğu kitap özetleri dışında kitaplar hakkında zerre fikri olmayan, lisedeki kompozisyon ödevlerini yalvar yakar bana yazdıran insan, kalkmış Clive Cussler'ın iyi bir yazar olmadığını söylüyor. Tek bir kitabını bile okumadığı halde!

Clive amcayı ben çocukluğumdan beri takip ederim. Hemen hemen tüm kitaplarını da okumuşumdur. Titanik'in çıkarılması daha gündemde bile değilken Titanik'in çıkarılmasıyla ilgili bir roman yazmış, 1970lerde, 80leri, 1980lerde 90ları görebilmiş bir yazar. Alternatif bir tarih anlayışı sunarak okurlarını düşünmeye zorlayan, bir holywood filmi izlermişçesine heyecanlandıran, inanılmaz faydalı bilgiler veren bir tarzı var.

Buzdağı isimli kitabını okurken, Edgar Allan Poe, Samuel Johnson (ki bu Johnson fenerbahçeli eski futbolcu değildir), Samuel Taylor Coleridge gibi yazarların şiirlerine atıfta bulunuyor. Sayesinde okumak istediğim kitaplar listesine pek çok isim eklendi. Onu geçtim, klasik arabalara olan hayranlığım, sırf Dirk Pitt'e olan sevgim yüzündendir. Tek fark, Dirk gerçek otomobillerin koleksiyonunu yaparken, ben ancak modellerinin koleksiyonunu yapabiliyorum.

Macera romanları, insanın önüne çok farklı evrenlerin, çok farklı hayatların kapılarını açar. Bu edebiyat değildir, bu saçmalıktır diyenler ağızlarından çıkanı kulağı duymayan beyni sulanmış şapşal organizmalardır. Issız bir adada kalan insanın nasıl bir psikoloji içersinde olabileceğini, Kutup gezginlerinin başından neler geçtiğini, oradaki insanların nasıl hissedeceğini, bir uçağı kullanmanın nasıl bir his olduğunu, bir gemide fırtınaya tutulanların korkularını hep bu kitaplar sayesinde öğrenebiliriz. İnsanı oturup freud, jung okuyarak değil, macera romanlarını okuyarak, okuyarak da değil, o maceraları bizzat yaşayarak öğrenebiliriz. Ben belki de Uzun İhsan Efendi gibi korkak olduğum için, dışarı çıkıp o maceralara atılmaya çekiniyorum. Ancak düşlerimde yapabiliyorum bunu. Düşledikçe okuyorum, okudukça düşlüyorum ve bu kısır döngü içersinde düşünüp düşündüklerimi yazıyorum.

Bu blogu yayınlama amacım da bu aslında,gezdiğim/gördüğüm/okuduğum/öğrendiğim şeyleri insanlarla daha samimi bir şekilde paylaşabilmek. Umarım birileri yazdıklarımı okur ve benimle beraber gerçek maceralara atılma cesareti bulur:)

1 yorum:

AtBeyi dedi ki...

Hayırlı olsun zıpır.. (Yazıyı henüz okuyamadım ama onu da okurum elbet)

babamın radyosu