zipirinsan'ın ciddi insanlar dünyasına yolculuğu

4 Eylül 2009 Cuma

Nasıl bitti anlamadım ama, tatil bitiverdi işte. Benim de son derece entellektüel uğraşlarla geçirdiğim (yalaaaannn) bir tatil döneminin ardından yeni öğretim yılına hazırlanmam lazım.


Bu sene tabii ki geçen senelerden farklı bakıyorum okul olayına. Hep makara kukara aşktı meşkti derken üç koca seneyi harcadım. Kişisel gelişimim açısından çok önemli şeyler katmış olsam da kendime, ciddi insanlar dünyasında işime yarayacak tek bir şey bile bilmediğimi hissediyorum.

Kendime şöyle bir bakınca, aklıma gelen tek şey A River Runs Throuh It de Norman'ın okuldan dönüp de babası ona çalışma odasında ne iş yapmayı düşündüğünü sorduğunda " henüz ne yapacağıma karar vermedim" demesi. Adamcağız önce bir yutkunmuş, sonra da "ne yapacağına karar verebilmek için önünde 6 sene vardı" demişti. Çocukluğumdan beri bu sahne benim içimde yer etmişti. Ben böyle olmayacağım yahu, mal herife bak onca sene okumuş daha ne yapacağına karar verememiş demiştim. Büyük konuşmuşum dostlar, çok büyük konuşmuşum...

Normal eğitim süremin sonuna geldiğim şu senede, ki okulum uzayacağı için eğitim hayatımın son senesi diyemiyorum maalesef, henüz ne iş yapacağıma karar vermiş değilim. Aslına bakılırsa da, çocukluktan beridir bu kararsızlık bende mevcut.

Son derece yeteneksiz bir dansçı olduğum için asla profesyonel bir dansçı olamayacağımı anlamakla başladı benim kararsızlığım. Oturduğumuz şehirde bir buz pisti olmadığı için artistik patinajdan zaten henüz dört beş yaşlarındayken vazgeçmiştim. Sonrasında, arkeolog olup kazılar yapmak, yeni medeniyetler keşfetmek istedim. Bu konuda ailem beni "mezar soyguncusu mu olacaksın" diyerek pek de desteklemediklerini belirttiler. Tarihin aydınlatılmasına son derece elzem ve saygın bir bilim dalı hakkında böyle yorumlar yapmaları elbette can sıkıcıydı ve ölü görmekten müthiş derecede korktuğum için şimdi onlara teşekkür edesim var.

Ömrümü zeolojiye adayıp yağmur ormanlarındaki böcek türleri hakkında araştırma yapma sevdam ise, babamın öldüğü gün çıplak ayakla bir salyangoza basmamla birlikte havaya karıştı. Hala balıklar, kurbağalar, sümük ve portakallı jöle de dahil olmak üzere ıslak ve kaygan şeylere dokunamıyorum. Clive Cussler'ın kötü örnek olmasıyla birlikte aşık olduğum deniz maceralarına atılmama ise, yüzme korkum engel oldu. Ortaokul zamanlarımda ise yazar olup bir sürü güzel hikaye anlatmayı, bir radyo programı yapmayı, gazetelerde köşe yazıları yazmayı falan hayal etmiştim. Bu konudan hala umutluyum.

Lisede daha gerçekçi hedeflerim vardı. Valla bak. Bir ara üniversiteyi Cambridge'de okumak gibi dallamaca hayaller kurmadım değil ama bu sadece bir ay sürdü. Bu arada üniversiteyi Cambridge'de okumayı hayal etmek elbette ki dallamalık değil ama olmayacak şeylerle vakit kaybetmek dallamalıktı lise zamanlarında. Cambridge hayaliyle boş geçirdiğim zamanda iki test çözsem belki şimdi Yıldız Teknikte olurdum. Bilgisayar dahisi olup gelmiş geçmiş en müthiş programcı olma hayalim ilk bilgisayarımla birlikte suya düştü. Sonra da sırasıyla ingilizce öğretmenliği, pilotluk (ki lise2 de gözlük kullanmaya başlayınca yalan oldu), mimarlık (lisede gıcık olduğum kız mimarlık kazanınca vazgeçtim), diş hekimliği gibi bana pek de uymayan ama en azından yapmamın daha akla yakın olduğu meslekleri yapmayı düşündüm. Eski günlüklerime baktığımda, kısa bir anlığına "lan endüstri mühendisi olsam nasıl olurdu hey yavrum hey" diye düşündüğümü görüyorum. Şu an aklıma gelen o en son ihtimalin eğitimini aldığım için, eh hedeflerimden çok da uzaklaştığımı söyleyemem diyebilirim.

Üniversitedeyken ise çeşitli yönelimlerim olmasına rağmen hep endüstri mühendisliğinin son derece geniş olan iş imkanları içinde düşündüm kendimi. Üretimde çalışmayı düşlemiştim. "Üretim mühendisi" vay anasını çok havalı geliyordu kulağa. İlk üretim stajımdan sonra bu fikirden vazgeçtim. Aslına bakarsanız sanayi sitesindeki amcalar çok yardımcı oldular, hem eğlenceliydi de ama bana göre değilmiş. Bir ara AR-Ge yapçam yeni fikirler üretçem diye kafayı çizmiştim. Hatta geçen dönem projemi de bu konuda almıştım. Ancak proje sayesinde gördüm ki Türkiye'de doğru düzgün ar-ge yapan şirket yoktu ve bu alanda yeterli yayın, vizyon, deneyim... hiç bir şey yoktu. İlla ar-ge diyorsam yurtdışına gitmeliydim ki yurtdışındaki şirketler de sanırım beni işe almazdı. Sonunda lojistik ve insan kaynaklarına yöneldim. Sanırım bu konular benim için daha uygun olur.

Tabii tüm bu karar süreçleri içersinde hep hayalci bir tutum sergiledim. Hala da hayal kuruyorum. Ama elbette ki bu işler hayal ehlinin becerebileceği şeyler değil. Daha rasyonel olmak lazım, iş yaşamında bana katkısı olan şeylere kafa patlatmam lazım. Sanırım iş yerinde Dostoyevski okuyana değil yönetim organizasyon okuyana önem veriyorlar. Hiç çalışmadım, ama edindiğim izlenimler o yönde.

Bu yılımı, kendimi iş yaşamının gerekleriyle donatmaya ve gerçekten sistemli bir şekilde çalışmaya adamaya karar verdim. Ciddi insanların dünyasında şebek muamelesi görmek istemiyorum zira. Kendi çapımdayken olduğum gibi güzelim, ama ciddi insanların dünyasında tam bir felaketim.

Kendime yeni öğretim yılının başı olması sebebiyle bir program ve alışveriş listesi hazırladım. Epey bir paradan çıkacağım ama yurt ortamındaki fiziksel şartlarımı iyileştirmeden pek de başarılı olacağımı sanmıyorum. Nedense şeklen her şey düzgün değilse ben bir iş yapamıyorum. Bu konuda anneme çekmişim sanırım.

Neyse, bu konudaki gelişmeleri ve öğrendiğim hemen her yeni şeyi bloğumdan paylaşacağım. Ben de bir şeyler öğrenmek istiyorum beni de al arana diyenler beni takip etsin. Herkesi öperim!

0 yorum:

babamın radyosu