rastgele diyelim, rast makamından başlayalım

23 Ekim 2009 Cuma

Basit olan sevilir düsturundan yola çıkarsak, belki de bu makam neden bu kadar sevilir anlayabiliriz. Türk müziğinde batı musikisi dediğimiz şeye en yakın makam belki de budur. Öyleymiş yani ben diyenlerin yalancısıyım. Benim en sevdiğim makam olmasının ise, sevdiğim şarkılarla kesinlikle bir ilgisi yok. Daha çok eğlenceli, insanın ruhuna neşe veren bir yapısı olduğu için seviyorum.

Şimdi bu olayla ilgili teknik ayrıntıları bilmediğim için, size detaylı bilgi veremiycem. Mesela makam, çıkıcı bir seyir izliyormuş. Çıkıcı sevir ne demek? Sonra, durak sesi sol'müş. Durak sesi ne demek? Güçlü sesi re imiş. Güçlü ses ne? Durak sesi yahut güçlü seste asma karar yapılırmış. Asma karar ne? Ulan bir allahın kulu da şu internete kendince müzik öğrenmek isteyenler için bir sözlük koymamış ki! Sapıtmamak işten değil. Sonra da insanlar niye türk müziği dinlemiyor, türk san'at musikisi bir deryadır tanıtalım diye laf salataları edin.

Hayır öğrenim hayatım boyunca, üniversiteye kadar sektirmeden müzik dersi aldım haftada ikişer saat. Tek öğrendiğim şey de blokflüt denen nanenin kafa sikmekte nasıl kullanılacağı. Hayır şimdi söz de verdim beni izleyenlere anlatıcam diye, ne oldu, bir hafta falan geçiyor ne öğrendik rast makamıyla ilgili? Bir sürü safsata! Delirmemek işten değil.

Neyse, rast makamı koç burcunun özelliklerini gösteriyormuş efenim astrolojide. Erkek karakterliymiş. Baş çevresindeki ağrıları geçirmede yardımcı olduğu gibi, ruh hastalıklarını dindirmede de etkili imiş. Sakinleştirici, sinirleri yatıştırıcı bir etkisi varmış ki ben buna kesinlikle katılıyorum. Seratonin salgılatıyo adama şerefsizim. Bu güzel yazımızı, rast makamının güzide örnekleriyle sonlandıralım efenim, may the force be with you

http://www.youtube.com/watch?v=MWuF8Zmi7nc
http://www.youtube.com/watch?v=6EI-3B-nxSs

zipirla müzik dersleri-ha bismillah

18 Ekim 2009 Pazar

Evet efenim, ha yazdım ha yazacağım derken.... İşte eğlencemiz başlıyor. Müzik derslerimize teorik bilgilerden başlıyoruz.


Her ne kadar David Sides'a özenip piyanoya gönül vermiş de olsam, Müzeyyen Senar aşkım ve tsm eserlerini daha iyi anlama isteğim nedeniyle bu konuda biraz araştırma yaptım.

Şindik sevgili arkadaşlar, türk müziğinde sürüsüne bereket makam var. 500-600 tane falanmış gerçekte. Şu an bilinip kullanılanlar 60-70 taneyi geçmiyormuş. Yani topu topu 7 tane nota varken milletin bu denli çeşitli şey uydurabilmesinin sebebi de sultanların yeni bir usul geliştirenleri ödüllendirmesiymiş. Adamlar yememiş içmemiş makam uydurmuş, şarkı yapmış.

Bu makam kelimesinin kökü, arapça ayakta durmak fiil kökünden geliyor. Tabii bunun konuyla alakası yok ama, söyliyim dedim. Zaten bir arapça kelime mü/ma ile başlıyorsa hemen kelimenin kökü ne olabilir ki oyununa başlıyorum. Hep o Mustafa Ateş yüzünden. Eczane kelimesinin kökü de cûz muş mesela.

Şindik bu makam denen şeyin müzikteki olayı şu: belli ritm düzenleri var. Bunlara seyir deniyor. İşte bu seyirlerin işleniş, diziliş şekline de makam deniyor. Karmaşık tanımlara bilmemnelere gerek yok. Tamam, bu cevap biraz "Endüstri mühendisi ne iş yapar" sorusuna "ne iş olsa yapar abi" demek gibi müzisyenler açısından. O kadar kusur da olsun.

Şimdi bu makamlar da kendi çapında basit makamlar ve kompleks makamlar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Basit makamların birleşmesiyle kompleks makamlar ortaya çıkıyor. Yani istersek biz de yeni bir makam icat edebiliriz. Pek tabii ki bu daha önce icat edilmiş bir şey olur ama yaparız yani. Zor değil, üstünde çalışmak lazım.

Basit makamların en en bilineni ve en kullanılanı rast makamıdır. Şimdi çok uzun yazdım yoruldum. Daha sonraki yazılarımda seyir örnekleri ve örnek eserlerle sizlerle birlikte olmaya devam edeceğim. Beni izleyin anacım, may the force be with you!

wanna make love in this club

14 Ekim 2009 Çarşamba

Kim ne derse desin arkadaş, ben bu şarkıyı seviyorum! Bir kızdan istemek problemini aşmış usher abi bu şarkıda." sexually, mentally, physically, emotionally, /i'll be like your medicine, you'll take every dose of me." demiş adam. Daha ne desin yani. Pek tabii ki şarkının David Sides versiyonunu pek çok seviyorum usher versiyonundan ama, neyse o konu önemli değil. 


Son dönemlerdeki aşırı keyifli giden hayatımı "aman nazar değmesin" tadında yaşarken bu şarkının piyano versiyonunun hayatımın fon müziği olduğunu keşfettim. Yani hayat hep bir barda hatun kaldırma çabası gibi değil midir? Sürekli daha çok zevk almaya, insanları bir şeylere ikna etmeye çalışmaz mıyız? Ancak onun dışında, müzik insanı alıp götürüyor. Yüzünde bir gülümsemeyle, mutluluğu hissedebiliyorsun içinde. Piyano seni "evet dünyada kötü şeyler de var ama keyifliyiz dimi be" diye düşündürüyor. Sanki yeni sütle nutella yemişiz gibi. Bakın bir kez daha dinleyin bana hak vereceksiniz:


Neyse, nota öğrenme maceralarıma başladığımı haber vermek için yazdım bunu. Mümkün olan en kısa süre içersinde öğrendiklerimi paylaşacağım hepinizle. Beni izleyin anacım:)

jorge luis borges tarzı hikayecilik

2 Ekim 2009 Cuma

Bunu pek tabii ki türkiyede en iyi İhsan Oktay Anar yapıyor. Aslında belki de Borges tarzı hikayecilik diye bir şey yoktur literatürde, ben kıçımdan uydurdum. Ama bana göre var böyle bir şey.

Şimdi pek tabii ki Borges ustanın her kitabını okumadım. Okuyacağım ama, okunacaklar listeme eklendi hepsi. İlk olarak "Alçaklığın Evrensel Tarihi"ni okudum. Evet işte, o iç içe geçmiş olay örgüleri, kırk çeşit hikayeyi birbirinin kuyruğuna dolandırmadan bir bütünsellik içinde anlatabilmek, küçük ve önemsiz görünen her detayın aslında olayla çok önemli bir ilişkisinin bulunması...

Ben derim ki, Borges okuyun. Hatta İhsan Oktay da okuyun. Sonra neden en incir çekirdeği konularda saatlerce konuşabilen, sayfalarca yazabilen ben gibi bir insanın bir şey yazamadığını anlarsınız.

babamın radyosu